17 C
Bursa
23 Kasım 2024 Cumartesi
spot_img

“Oku!” Yıkılsın

İnsanlık en sefih dönemlerinden birini daha yaşarken zulüm ve baskı en son raddesine gelmişti. Vahye susamış toprak su bekliyor, diri diri toprağa gömülen kız çocuğu hangi suçtan dolayı öldürüldüğünün sorulmasını istiyordu. Yolunu kaybeden insan manevi boşluğunu bir türlü dolduramıyor ve kendi yaptığı putlara sarılıp onlardan medet umuyordu. Buhranlar içinde sağa sola saldıran insan âdeta insanlığını unutmuştu. Akif’in deyimiyle “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta / Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi.” Böyle bir zaman ve zeminde âlemlerin efendisi beşeriyetin içinde bulunduğu durumdan ötürü sık sık inzivaya çekilip keyfiyetini bilemeyeceğimiz düşüncelere dalıyordu. Yine böyle bir düşünce ikliminde Hira dağında vahye muhatap olmuştu. Susayan gönüllerin, suya hasret çorak toprakların suya kanma zamanı gelmişti. Allah, yolunu kaybeden insanı doğru yola sevk etmek üzere Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Alak suresinin ilk beş ayetini inzal buyurmuş ve beşeriyet vahiyle tekrar muhatap olmuştu.

İlk indirilen Kur’an vahyi “Oku!” diye başladı. Peygamber Efendimiz, ben okuma bilmem dedi. Melek, tekraren “oku” dedi. Bu tekrardan sonra da aynı cevap gelince Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifadesiyle “Melek üçüncü defa beni takatim tükeninceye kadar sıktı ve bırakıp şöyle dedi: Yaratan rabbinin adıyla oku! O insanı bir alaktan (embriyodan) yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” (Alak, 96/1-5; Buhari, Bed’u’l vahy, 1.) Buradaki sıkıp bırakma fiilinde farklı bir iş ve farklı bir keyfiyet vardı. Manevi anlamda Allah, peygamberini hazırlamıştı. Bu öyle bir hazırlama ki daha sonra “Rahman” olan O’nu “Rahmet” diye takdim edecekti. Gözden uzak tutulmaması ve üzerinde derin derin tefekkür edilmesi gereken önemli noktaya gelince, vahyin indirilmeye başlandığı bu dönemde hem Kâbe hem de insanların evleri putlarla doluydu. Lakin Allah, ilk emir olarak git putları kır, parçala demedi: “Oku!” dedi. Şayet sen kitabını, kendini, yaratılmış olan bütün mevcudatı okursan o putlar yıkılmaya mahkûmdur ve yıkılacaktır. Diğer önemli bir nokta “oku” emrinin mef’ulü yani okumanın konusu belirtilmemiştir. Dilin kendi kuralı gereği önemli bir şeye işaret edilmekteydi. Kozmik âlemdeki ayetler olmak üzere her şeyi “Oku!”. En önemlisi burada insanın nefsini yani kendini okumaya davet edilmesiydi. Çünkü kendini bilen Rabbini bilirdi. Yunus’un ifadesiyle:

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Ya nice okumaktır.

İnsan, kendi iç âlemine yapacağı bu yolculuğun zor ve meşakkatli olduğunu bilip Hakkın iltifatına mazhar olabilmek için bu yoldaki zorlukları göze alması gerekmektedir. İnsanın bu yolculuğunda yol uzun, menzil çok, geçit yok ve fakat derin sular var… Derin ırmak sessiz akar derler, insanın da kendi iç dünyasına yapacağı bu yolculuk deruni ve dahi sessiz olmalı ki nispeten önüne çıkacak büyük dağları büyük bentleri aşabilsin. Feridüddin Attar kuşların otuz yıl süreyle sultana (vuslat) varabilmek için düşe kalka yaptıkları yolculuğun sonunda aynaya baktıklarında kendilerini görmelerini anlatırken aslında bu hakikate dikkatleri çekmektedir. Zira insan, imtihan için yaratılmıştır. Bu imtihanın belki de en zor olanı, kulluk yolunda nefis ile yapılacak olan mücadeledir. İnsanı yaratan ve nefsini tanzim eden kudret, kendisine hem fücuru hem de takvayı ilham ettiğini açıklamaktadır. “Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems, 91/ 7-10.)

İnsan, iç dünyasına yapacağı bu yolculuğu derinden ve yalnız başına yaparken; Rabbinin huzurunda hesaba çekilirken de yalnız olacağını unutmamalıdır. Bu hâl, kişiyi daha konsantre kılıp yapılan bu eylemi anlaşılır hale getirmede kişiye yardımcı olacaktır. Böylece insan kendisini tanıma fırsatını bulacak ve hatalarını yakından görüp gerçekle yüzleşecektir. Hakikatle yalanı ayırt etme noktasında hikmet penceresinden hayatını gözden geçirip peşinden gittiği yalanlar konusunda da incinecektir.

Nefisle yapılan bu mücadele, bu derin tefekkür, bu iç seziş, bu gayret, semeresini verecektir. Çünkü devam eden ayetlerde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Oku. Senin rabbin sonsuz kerem sahibidir, ikram eder.” (Alak, 96/3.) Gösterişten, riyadan, reklamdan, propagandadan uzak, kişinin kendini okuması ve bunu rabbinin adıyla yapması Hakkın iltifatına mazhar olacak bir okuma şeklidir. Nitekim her şeyden hakkıyla haberdar olan Yüce Allah, insanın yapmakta olduklarını bilip görmektedir. Ayeti kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “De ki: Durmadan çalışın, sizin çalışmanızı Allah da Resulü de müminler de görecektir.” (Tevbe, 9/105.)

İnsanın kendi gerçeğinin ardına düşmesi hem kendini hem de hakkı anlamasının yoludur. Daha ilk ayetle beraber hayatı okumaya çağrılan insan, evvela bunu kendi hayatında tatbik edip anlamlı hâle getirmelidir. Şu gerçek unutulmamalıdır ki insanın davranışlarının yönü yapacağı okuma eyleminin sonucuna göre şekillenmektedir. Bu sebeple okumanın Allah’a götüren bir okuma olmasına dikkat edilmelidir. Zira Allah’ın unutulduğu bir okuma yahut da Allah’ı unutturan bir okuma Kur’ani bir okuma değildir. Hatta böylesi bir okuma, kişinin kendisini, yaratılışını ve fıtratını unutturabilir. Kur’an konuyla alakalı şöyle buyurur: “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr, 59/19.)

İlk indirilen vahiyle beraber Allah insana kâmil insan olmayı hedef gösterip kâmil insan olmanın temel şartı olan iman etme noktasında kişiyi özgür bırakır; “De ki: Gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29.) buyurarak kişiyi kendini okuma ikliminin içine çeker. Bütün bu hakikatler, imtihan için yaratılan insanın hakkı, hakikati, yaratılışını anlamlandırması içindir. Hakkıyla yapılacak bu okuma serüveninin sonunda dünya için yapılan büyük kavgaların boşuna olduğu, görünen ve görünmeyen heva ve heves putlarının yıkıldığı fark edilecektir.


Yazar: Abdussamet Şen (Ordu Gürgentepe Müftüsü ) – Diyanet Dergisi, Şubat 2021

İlgili Gönderiler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

8,497BeğenenlerBeğen
610TakipçilerTakip Et
1,846TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Son Eklenenler