“Sen beraberinde tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin. Doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.” (Hud/112)
Mutlak olarak önce kişinin kendisi emrolunduğu gibi dosdoğru olmak zorundadır. Bize en yakın olan kendi nefsimizdir. Deki, emrinin önce kişinin kendisine demesi ve uyması gerekir. Emretme hakkı da mutlak olarak Rabbimize aittir, dolayısıyla bu emri önce bizim üzerimize almamız gerekir. Konuşan, davet eden insanların çoğu, yapmadıklarını emreder. Beraberimizde etkili olduğumuz insanlarla beraber dosdoğru olma emri verilmiştir. Yani kişinin ben yaptım oldu, diğerleri beni ilgilendirmez deme hakkı yoktur. Asır suresinde kurtulanların vasfı anlatılırken, kişinin kendisi için iman ve salih amel emredilir. Sonra iman ve salih amele dönüştürülen hakkın, bir başkasına tavsiye edilmesi emredilir. Kendinizi kurtarmaya çalıştığınız gibi, bunu etrafınıza tavsiye ediyorsunuz. Kurtuluşa ermek için emrolunduğumuzu yapıp, bir başkasına tavsiye emredilir.
Emrolunduğumuz iman, ahlak, muamelat, yani toplumsal ilişkiler ve ibadetlerdir. Önce kişinin kendisi emrolunanlara uyacak; asır suresinde emredildiği gibi sağlam iman sahibi olacak. Yani emrolunduğu gibi dosdoğru iman edecek. Sonra ibadetler, ahlak ve toplumsal ilişkilerde salih amele dönüştürülmüş doğruluk ortaya konulacak. Bunlar beraber olduğumuz aile, komşu, akraba ve mü’minlerle beraber, bir ailenin, komşuluğun, akrabalığın, cemaatin, ümmet ve kardeşliğin örnekliği ortaya konulacak. Zulmün, şirkin ve haramların dünyanın her alanına yayıldığı bir ortamda, dünya insanına örnek şahsiyetler ve oluşturulan yapıların örnek ve şahidliği gösterilecektir. Hayatın tüm alanlarında yani, siyasi, ekonomik, eğitim, hukuki, ahlaki, ibadi, davet, cemaat ve ümmet olma v.b. tüm alanlarda Rasulullah (s.a.s) nasıl örneklik ortaya koymuşsa, ona uymakta emrolunana uymaktır.
Ayetteki bu emri önce Rasulullah (s.a.s.) uyguladı. Kıyamete kadarda iman ve İslam üzere devam edecek olanlara Rabbimizin terbiyesiyle örneklik oluşturdu. Rasulullah’ın (s.a.s) beni ihtiyarlattı, belimi büktü dediği bu ayet bugünün iman edenlerinin ne kadar belini bükmekte. Ayet ne kadar üzerimize almış ise o kadar bizi etkileyecektir. Rasul’e itaat edin, Size güzel örnektir, emrettiğini alın, yasaklarından kaçının emri, dosdoğru olmak için Rasul’e tabi olunmadan dosdoğru olunamayacağının delilidir. Rasul’e, beraberindekilerle örneklik ortaya koyma emri verildiği gibi, bize de beraberimizdekilerle onları örnek alma emri verilmiştir. Kişinin kendisi emrolunanlara uyma gayretinde olabilir, işin zor olan kısmı da beraber olduklarımızla emrolunanlara uymaktır. İslam sadece fert dini değildir. Ferdin yapacağı işler olsa da, asıl ailenin, cemaatin, devletin ve ümmetin yapacağı emirleri içerir.
Herkesin ortaya koyduğu bir akrabalık var, komşuluk var, eş olma evlat olma, anne baba olma var. Siyaset, ekonomi, hukuk, toplumsal ilişkiler var. Dini anlama, okuma, yazma, anlatma var. Mesele tüm bu yapılanların emrolunduğumuz sekil de dosdoğru yapılmasıdır. Yahudi ve Hıristiyanların sapmalarına sebep olan emrolundukları şekilde dini okumamaları, anlatmamaları ve yaşamamalarıydı. Herkes dinden diye bir şey ortaya koyduğunu söylüyor. Herkes bir alandan bakarak en doğruda olduklarını söylüyor. Bir şeyin emrolunana uygun olması için Kur’ana mutlak uyması ve örnek kılınan Rasulullah’ın hayatına da uyma esası vardır. Kur’an ve sünnete uyulmayan hiçbir şey mü’min için tercih hakkı olamaz, kaldı ki amel edip söyleyebilsin. Sonra Allah’ın rızası aranılarak o işin yapılması gerekir.
Bugün Kur’ana uyduğunu söyleyen İslam toplumuna bakıldığı da, emrolunana uyulmadığı anlaşılacaktır. Rasulullah’dan sonraki dönemlerde emrolunanlardan uzaklaştıkça sapmalar, ihtilaflar, savaşlar, dinin bozulması gibi nice tahrifatlar gündeme gelmiştir. Elbette hangi noktadan bozulma olmuş ise, düzelme de aynı noktaların yapılması veya yapılmamasıyla gerçekleşecektir. Bugün yapılanlara bakarak kim ben, biz en iyisiyiz, mü’min ve müslümanız, bize gelin kurtulun diyorsa, emrolunana uyduklarını iddia etmiştir. Bunca sapmaların şirk ve haramların İslam toplumunda yer bulması, haktan ne kadar uzak olduğunun göstergesidir. Bunca sapmaların içinde doğruda olduğunu söyleyen, din bu, İslam bu, mü’min ve Müslümanlık böyle olur demek istemiştir. Buda elbette Allah’a bir iftira ve yalandır. Hakka uymayan her alanda sapma meydana gelmiştir.
Bir mü’min olarak mal ve canımızı cennet karşılığı Rabbimize sattık. Elimizi emrolunduğumuz şekilde dosdoğru kullanıyor muyuz? Aklımızı, kalbimizi, dilimizi, kulağımızı, ayağımızı, zamanımızı, akıl, irade ve vicdanımızı, bize verilen her bir nimeti emrolunduğumuz şekilde mi kullanıyoruz. Bize emanet edilen çocukları emrolunduğumuz şekilde mi yetiştiriyoruz. Dine davetimiz emrolunduğumuz şekilde mi. Mü’minlerle olan, kardeşliklerimiz, ümmetçi bakışımız, cemaatsel çalışmalarımız emrolunduğumuz şekilde mi? Mutlaka herkes bir Müslümanlık ve mü’minlik ortaya koyuyor. Önemli olan bu emrolunana göre mi?
“Aşırı gitmeyin” Allah’a ve Rasul’üne itaat edilmeyen her alanda aşırı gidilmiştir. Kişinin hevasından ortaya koyup yaptığı ve söylediği her şey haddi aşıp, aşırı gitmesidir. Bu emir önce Rasul’e emredilmiştir. Kendi ve beraberindeki ailesi ve mü’minlerle emrolunduğu gibi dosdoğru olması emredilmiş, bu emri gücü kadar ortaya koymadığı takdirde aşırı gitmiş sayılacaktır. Allah’ın iradesine uymayan her eylem ve söylem haddi aşmadır. Kendi yaptıklarımız ve etrafımızla Rabbin emrettiklerine uyulmayan her bir alanda tuğyan edilmiş, yani tağutluk yapılmıştır. İnsan iradesinin girdiği her alanda tağutluk, yani haddi aşma vardır.
Savaşta haddi aşmayın, siyasette, ekonomide, eğitimde, komşuluk ve akrabalıkta, sevmede, kızmada haddi aşmayın. Yemede, içmede, giyim kuşamda, konuşmada, hakka davette, dünya hayatına ve içindeki canlı her şeye olan bakışta haddi aşmayın. Dün de olduğu gibi bugün de hakkın girmediği her bir alanda aşırı gitme ve haddi aşma vardır.
Yapılan her amel, söz ve bakış sonraki nesiller için örneklik oluşturacaktır. Sizin aşırılığınız, siz farkında olmasanız da yol olur ve devam eder. Elbette Allah ve Rasul’ü hak ya da batıl adına yol açan, yapan gibidir buyurmuştur. Rasulullah (s.a.s) “Beni Hud suresi ihtiyarlattı” buyurdu. Dini en iyi yaşayacak olan bir kulu ihtiyarlatan bu emir, bizi çokça düşündürmelidir. Rabbimizin emrettiklerini, onun emrettiği şekilde yapmak zor olduğu gibi, birde bunu etrafınızla beraber yapın emri daha da zor olandır. İnsanın belini büken, zorlayan da budur. Etrafımızla beraber dosdoğru olacaklarımız, tevbe edip iman ve İslam üzere olanlar olacaktır. Kim olursan ol gel değil, tüm şirk, haram ve haddi aşmalardan sakınıp tevbe edenlerle beraber dosdoğru olun emri zordur. İnsanı zorlayan birde ayetin sonu “Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görendir” emridir. İhsan halinde, yani kişi Allah’ı görmüyorsa da Rabbinin kendisini gördüğü düşüncesiyle hareket etmesi, onun belini büken bir unsurdur da.
Emrolunana herkes nasıl bir güç kullanacak? Rabbimiz, “Ey iman edenler! Allah’dan sakınılması gerektiği gibi (hakkıyla) sakının. Ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Ali İmran/102) buyurmuştur.
Sahabe, “Ya Rasulullah! kim bunu başarabilir. Kim Allah’dan hakkıyla korkabilir?” dediklerinde Rasulullah “Siz gücünüz kadar yapın” buyurmuştur. Herkes şu an yaptıklarına bakıp, yaptığım iman ve salih ameller gücüm kadar ve istenildiği şekilde mi demelidir. Bir hayatı sonuna kadar iman ve İslam üzere yaşayıp, Müslüman olarak ölmek zordur. Bunca sapmaların yayıldığı bir ortamda mü’min olmak, mü’min kalmak ve bu halde Allah’a hakkıyla takvalı olmak ( yasaklarından sakınmak) zordur. Bu sakınmanın ferdi, ailevi, cemaatsel, devlet ve ümmet bölümü vardır.
Yine Rabbimiz ayetinde, “İşte bunun için sen (dine) davet et ve emrolunduğun şekilde dosdoğru ol. Onların heva ve heveslerine uyma. Ve deki; ben Allah’ın indirdiği kitablara iman ettim ve aranızda adaletle hükmetmekle emir olundum. Allah bizimde Rabbimiz, sizin de Rabbiniz’dir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizim de sizin de aranızda tartışacak bir şey yoktur. Allah bizi bir araya getirecektir. Dönüş ancak onadır.” ( Şura/ 15) buyurmuştur.
Sen emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve etrafındakileri de doğruya ilet. Bir ömür doğruda kalmalarına yardımcı ol. Zor olan birde budur. Bir ömür hak üzere emredildiği gibi kalmak zordur. Namazın her rekatında Fatiha da doğru yolu ve o yol üzerinde olan nimet verilenlerin yaşantısına talip oluyoruz. Bunu bir ömür devam ettirmek aşırı gitmemektir. Doğru yolda olunmayan her alanda heva ve heveslere, insan iradesine uyulmuştur. Kim insan iradesine uyuyorsa onlara deki; biz Rabbimizin kitabında bildirdiklerine sadece tabi oluruz. İnsanlar arasında sadece adaletle muamele etmemiz emredildi. Bu kendi zararımıza olsa da! Allah (c.c.) bizimde, sizinde yasa belirleyen, çekip çeviren, terbiye eden Rabbimizdir. Dinde zorlama da yoktur. Sizin her işlediğiniz size, bizimde işlediklerimiz bizedir. Bunun için bu dünyada tartışmamıza da gerek yoktur. Bu dinin sahibi olan doruyu belirlediği gibi, kıyamet günü doğruda olanların kimler olduğunu da bildirecektir. Herkes mutlaka ona dönecektir. Bu da ancak akledenedir.
Yine Rabbimiz, “Zalimlere meyletmeyin. Aksi takdirde size de ateş dokunur. Sizin Allah’dan başka velinizde yoktur. Sonra size yardımda olunmaz.” ( Hud /113) buyurmuştur.
Emrolunduğumuz gibi etrafımızla dosdoğru olunmadığında zulüm meydana gelecektir. Zulüm hakkı ortadan kaldırmak, hakkı sahibine iade etmemektir. Bu o yerde haddi aşmadır. Zulüm Allah’ı isim ve sıfatlarında birlememekle şirk olarak meydana gelir. Hayata yasa belirleyen Rab, itaat edip, çok sevme ve çok övmede İlah, ele geçirip hayata, duygu ve düşüncelere hakim olan Malik, sığınılan, yardım istenilen, gözeten, emredip, yöneten veli, güvenilip işlerin teslim edildiği vekildir. Tüm isim ve sıfatları sadece ona has kılınmazsa, o alanlarda şirk meydana gelecektir. Bu zulmün en büyüğüdür. İnsanların haklarını onlara vermeyende insana zulmetmiştir. İyi eş olmayan, komşu akraba olmayan, iyi kardeş ve dost olmayan, yani vazifelerini insanlara karşı yapmayan onlara zulmetmiştir. Eşinize ve çocuklarınıza göstermediğiniz sevgiyle onlara zulmetmiş olursunuz. Çocukları İslam üzere yetiştirip, bir ömür iman ve İslam üzere kalmalarına yardımcı olmayan onlara zulmetmiştir. Anneye babaya, sevgi ve saygı duymayan, ilgi ve alaka göstermeyen onlara zulmetmiştir. Etrafına Kur’an ve sünnet ölçüsünde davranmayan herkes zalim olmuştur. Allah (c.c.) zalimi ve zulmü sevmediğini ayetlerinde bildirmiştir. Allah’a karşı şirk zulmü işleyen, insanlara karşı hakların iade edilmemesiyle zulüm işleyenler, kıyamet günü tüm bu yaptıklarıyla da kendilerine cehennem azabıyla zulmetmişlerdir.
Ayette zulmetmeyin değil de, zalimlere meyletmeyin emredilir. Çünkü emrolunduğu gibi dosdoğru olma emri verilen bir mü’min, Allah’ın (c.c.) sevmediği zulmü asla yapamaz. Zalimlere meyleden onlar gibidir, onların yaptıklarına birebir ortaktır. Bugün hayırlara, iyi olanlara vesile olduklarını düşünenler, batıla, şirke ve haramlara ortak olarak kendilerini görmezler. Zalimlere meyletmeyin, yani yaptıkları ve yaşadıkları şirk ve haram hayata karşı sevgi beslemeyin, desteklemeyin, yaşamlarını övmeyin, savunmayın demektir. Sevdiğinizi översiniz, övdüğünüzü de seversiniz. Sevip övdüğünüzü de destekler ve savunursunuz. Bu hale getirdiğinizi de korursunuz. Görüntüde zulmetmemişsinizdir, fakat meyletmenizle ortak olmuşsunuzdur. Dünyada kişi sevdiğiyle beraber olduğu gibi, ahirette de cennet veya cehennemde beraber olacaktır. Dünya hayatında Rabbimizin emrettiği gibi olmayanlar, ya zulmetmiş ya da zalimlere meyletmiştir. “Yoksa size de ateş dokunur.” tehdidi, zulme meyletmenin kişiyi o zulmün ortağı yaptığının göstergesidir.
Zalimlere meylederseniz, dosdoğru olamazsınız ve size de ateş dokunur ve Allah’dan başka veliniz de kalmaz. Yani zalimlere meylederseniz, dünya ve ahirette Allah yardımcınız olmaz. Sizi koruyup, gözetmez, ondan başka sığınak bulamazsınız. Dualarınızla yardım isteğinize karşılık olmaz, düştüğünüzde dost ve arkadaş Allah’dan başka bulamazsınız. Sizi hakka yöneltecek, hak ile emredecek ve yönetecek valiniz olmaz. Bugün bir asırdır İslam toplumu zalimlere meyletmesinin sonucu Allah’ı (c.c.) kendileri için veli bulamamışlardır. Bu gidişle de niceleri düzelmezlerse, ahirette de Allah’ı veli olarak bulamayacaklardır. Ayetin sonunda Rabbimiz, kendisinden yardım göremeyeceklerini bildirmiştir.
Emrolundukları gibi dosdoğru olmayan İslam toplumuna Allah’da (c.c.) yardım etmemektedir. Bir zalimden kurtulmak için, bir başka zalime sığınmakta ve destek aramaktadırlar. Yani sığındıklarını yeni velileri edinmektedirler. Gerçek velileri olan Allah’a yönelmedikleri sürece, bu sıkıntılardan ve zilletten bu dünyada kurtulamayacaklardır. Kur’an ve sünnete hayatın her alanında tabi olan, tabi olanlarla beraber olanlar kurtuluşa ereceklerdir. Kim çalışırsa, Allah da onların eliyle zalimlerin cezasını verecektir. Kıyamette de kurtuluşa ereceklerde bunlar olacaktır.
Kaynak: Recep Arslan – Vuslat Dergisi / Mart 2021