Mekkeli müşrikler her şeye rağmen, Peygamberimizin ve Müslümanların peşini bırakmış değillerdi. Medine’deki Yahudi ve münafıklar ile el altından gizli gizli işbirliklerini sürdürerek İslam nurunu söndürmeye, Resûl-i Kibriya’nın vücudunu ortadan kaldırmaya mâtuf faaliyetlerine aralıksız devam ediyorlardı.
Medine’yi teşkilâtlandıran Resûl-i Ekrem Efendimiz, bunlara karşı tedbirler almaya başladı. Düşman her türlü hile ve desiseye başvururken elbette tedbirsiz kalınmazdı.
Peygamber Efendimiz, her şeyden önce iktisadî harp usûlünü tatbik etmek istiyordu. Bu maksatla da Kureyş’in Suriye’ye giden ticaret yolunu kontrol altında tutmayı uygun buldu.
Düşündükleri bir diğer tedbir de, civarda yaşayan kabilelerle sulh anlaşmaları yapmaktı. Böylece, onları Mekkeli müşriklerin sinsi emellerine âlet olmaktan kurtarmış ve Kureyş’i tek başına bırakmış olurdu.
Bu maksat ve gayeler ile henüz Hicret’in ilk yılında etrafa seriyyeler[1] göndermeye başladı. Bu seriyyeler, herhangi bir yere hücum etmek ve kan akıtmak maksadıyla yola çıkarılmıyordu. Nitekim görüleceği gibi, ilk seriyyeler (biri istisna edilirse) bir damla kan dökmemişler ve hiçbir kabileyi yağmalamamışlardır.
Yola çıkarılan bu seriyyelerin belli başlı vasfı, Kureyşli müşrikleri iktisadî baskı altında tutmak, onlara bu yolda bir nevi ihtar idi; “Eğer siz şiddet siyasetinize devam ederseniz, biz de yapacağımızı biliriz. Can damarınız demek olan olan ticaret yolunuz elimizdedir. Aklınızı başınıza alın!” demekti.
Bu seriyyelerin gördüğü bir başka mühim vazife, Medine’nin etrafını kontrol etmekti; herhangi bir tehlikenin söz konusu olup olmadığını, düşmanın ne gibi hazırlıklar içinde bulunduğunu araştırıp haber almaktı.
İlk Seriyye
Medine’ye hicretlerinden yedi ay sonra Ramazan ayında Resûl-i Ekrem Efendimiz, amcası Hz. Hamza’yı, Mekkeli muhacirlerden otuz kişilik bir süvari grubunun başında, Kureyş müşriklerinden üç yüz kişilik bir birliğin muhafazasında Şam’dan Mekke’ye gitmekte olan ticaret kervanını gözetlemek için gönderdi.[2]
Süvari birliğinin içinde ensardan bir tek Müslüman yoktu. Çünkü onlar, sadece Medine içinde korumak üzere Peygamber Efendimize söz vermişlerdi. Bu sebepledir ki Resûl-i Ekrem, Bedir Muharebesi’ne kadar ensardan hiç kimseyi askerî seferlere göndermemiştir.[3]
Medine’den yola çıkan Hz. Hamza, İys nahiyelerinden biri olan Seyfü’l-Bahre’de, içinde Ebû Cehil’in de bulunduğu Kureyş kervanıyla karşılaştı. Taraflar çarpışmaya hazırlanırken, iki tarafın da dostu ve müttefiki bulunan Cühenîlerin reisi Mecdî b. Amr, aralarına girip çarpışmalarına mani oldu.
Kureyş, kervanıyla Mekke’ye doğru yol alırken, Hz. Hamza da beraberindeki Müslümanlarla Medine’ye geri döndü.[4]
Peygamber Efendimiz, çarpışma çıkmamış olmasından memnunluk duydu.
Ubeyde b. Hâris Seriyyesi
Hz. Hamza’nın Medine’ye dönüşünden sonra, Peygamberimiz, Şevval ayında Ubeyde b. Hâris’i Nabiğ vadisine gönderdi. Maiyetinde, muhacirlerden altmış süvari vardı.[5]
Nabiğ vadisine giden Hz. Ubeyde, orada Kureyş müşriklerinden iki yüz kişiyle karşılaştı. Birbirlerine hafif ok atışlarında bulundular. Müslümanların safından ilk ok Sa’d b. Ebî Vakkas Hazretleri tarafından atıldı. Allah yolunda atılan ilk ok, bu oldu.[6] Bunun dışında herhangi bir çatışma olmadan iki taraf birbirlerine uzaklaştı.[7]
Bu arada Müslüman olmuş, fakat bir türlü fırsatını bulup Müslümanlar arasına katılamayan Mikdâd b. Amr ile Utbe b. Gazvan da, bu durumu fırsat bilerek müşrikler arasından ayrılarak mücahitlere katıldılar.[8]
EBVA GAZÂSI
Hicretin 1. senesininin son ayı…
Resûl-i Ekrem Efendimiz, ilk defa, muhacirlerden altmış kişilik bir kuvvetle, yerine Sa’d b. Übade’yi vekil bırakarak Medine’den yola çıktı.[9]
Efendimizin bu gazâya[10] çıkış maksadı, etrafa saldırıp halkı rahatsız eden Kureyş müşrikleriyle karşılaşıp onlara gözdağı vermek, aynı zamanda Demre b. Bekiroğullarıyla anlaşma yapmak isteğiydi.[11]
Resûl-i Ekrem’in beyaz sancağını Hz. Hamza taşıyordu.
Peygamber Efendimiz bu gazâda müşriklerle karşılaşmadı. Ancak yola çıkışının ikinci maksadı olan Demre b. Bekiroğullarıyla anlaşmayı gerçekleştirdi.
Benî Demre reisiyle yapılan yazılı anlaşmaya göre:
a) Ne Peygamberimiz onlarla, ne de onlar Peygamberimizle herhangi bir çarpışmaya girmeyeceklerdi.
b) Birisi diğerinin düşmanına gizlice de olsa yardım etmeyecekti.
c) İslam’a karşı çıkmadıkları müddetçe Resûlullah’tan yardım görecekler, Peygamberimiz de onları düşmanına karşı yardıma davet ettiğinde icabet edeceklerdi.[12]
Peygamber Efendimiz on beş gece sonra Medine’ye döndü.[13]
Civar kabilelerle yapılan bu dostluk anlaşmalarının büyük faydaları olmuştur. Bilhassa Mekkelilerin Şam ticaret yolu üzerindeki kabilelerle yapılmış olması, Kureyş’i iktisaden çökertme plânının bir tatbikatı idi.
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz, Müslümanlara muaraza vaziyeti almamış başka kabilelerle düşmana karşı muvakkaten de olsa bazı anlaşmalara girmiştir.
[1] “Seriyye”, Peygamberimizin bizzat bulunmayıp, sahabelerden herhangi birisinin kumandası altında gönderdiği askerî birliklere denilir. En azı beş kişilik, en çoğu da 300-400 kişilik olur.
[2] İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 245; İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 6.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 6.
[4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 6
[5] İbn Hişam, a.g.e., c. 2, s 241; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 7.
[6] İbn Hişam, a.g.e., c. 2, s. 241; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 7.
[7] İbn Hişam, a.g.e., c. 2, s. 241-242; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 7.
[8] İbn Hişam, a.g.e., c. 2, 242.
[9] İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 8.
[10] Peygamber Efendimizin bizzat bulundukları askerî harekatlara gazve (gazâ) denir.
[11] İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 241; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 8.
[12] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 274-275, c. 2, s. 8.
[13] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 8.