Ramazan kelimesi; “günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması” “yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur” anlamlarını barındırmaktadır. Bu anlamları ile güneşin yakıcı sıcaklığı, Ramazan ayının günahları yakıp yok etmesine, yeryüzünü coşturan yağmurların merhametsizlikten katılaşmış gönüllere Allah’ın rahmetinin dokunmasına benzetilmiştir.
Ramazan ayı taşıdığı bu değerlerle, vücut içinde kalbe, insanlar arasında peygamberlere ve şehirlerarasında Harem-i Şerîfe benzetilerek “ramazânü’l-muazzam, ramazan mübarek, ramazan şerif, ramazan mükerrem” gibi sıfatlarla tarif edilmiştir. Ramazan ayı müminin hayatında oldukça önemli bir zaman dilimidir. Rabbimiz, Ramazan ayını diğer zamanlarda bulunmayan birçok manevi güzellikle, hayır ve bereketlerle donatmıştır. Ramazan ayı sabır, ibadet, rahmet, bereket ve şifa ayıdır. Müslümanın gönlünde büyük bir coşku ve heyecanla yer tutan bu ayın şifa ayı olmasının başlıca özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
- Kur’ân-ı Kerîm bu ayda indirilmeye başlanmış olup âyet ve hadislerde bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen (el-Kadr 97/3; Nesâî, “Ṣıyâm”, 5) Kadir gecesi de bu ayın içindedir.
- İslâm’ın beş şartından biri olan oruç bu ayda tutulur (el-Bakara 2/183-185; Buhârî, “Ṣavm”, 1; Müslim, “Îmân”, 8, 9).
- Hz. Peygamber’in inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kılan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağını bildirdiği ve kendisinin de bizzat kılarak ümmeti için sünnet olduğunu gösterdiği (Buhârî, “Ṣalâtü’t-terâvîḥ”, 1; Müslim, “Müsâfirîn”, 173-178) teravih namazı bu aya mahsus ibadetlerdendir.
- Malî bir ibadet olan fitrenin (fıtır sadakası) bu ayın sonunda ve bayramdan önce ödenmesi gerekir. Bu ayda yapılan diğer yardımların da öteki aylara göre daha sevap ve faziletli olduğuna dair hadisler vardır (Buhârî, “Ṣavm”, 7; Müslim, “Feżâʾil”, 50; Tirmizî, “Zekât”, 28). Bu sebeple, Ramazanda ödenmesi gerekli olmamakla birlikte Müslümanlar zekâtlarını bu ayda ödemeyi âdet haline getirmişlerdir.
- Bu ayın sonunda itikâfa girmek sünnettir. Kaynaklar Resûl-i Ekrem’in Ramazanın son on gününde itikâfa girdiğini ve bu âdetini vefatına kadar devam ettirdiğini, onun ardından hanımlarının da itikâfa girdiğini (Buhârî, “İʿtikâf”, 1; Müslim, “İʿtikâf”, 1-5) haber vermektedir.
Müminler için şifa olan Kuran-ı Kerim
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
“Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’ân) geldi.” (Yûnus, 10/57.)
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
“Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır.” (İsrâ, 17/82.)
Mânevî hastalıkların en zararlısı ulûhiyyet, nübüvvet, âhiret, kazâ ve kader konusundaki yanlış inançlardır. Kur’an-ı Kerim doğru inancı ortaya koyup bâtıl inançları çürütür. Kur’an-ı Kerim kötü ahlâktan menedip güzel ahlâka ve erdemli davranışlara yönelterek ahlâkî hastalıklara ve cismanî hastalıklara şifa olur. (Mefâtîḥu’l-ġayb, XXI, 29.)
Ramazan ayında Allah’ın en büyük tecellisi, Kur’an-ı Kerim’in insanlığın hidayet, saadet ve selametine vesile olması için inzal olunmasıdır. Kur’an Ramazan ayında nazil olmuştur. Bu bakımdan Ramazana Kur’an ayı da denilir. İçerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin Ramazan ayında bulunması, diğer aylardan üstün ve efdal olduğuna işarettir.
Ramazan ayının mübarek oluşunu Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle haber vermiştir:
أَتَاكُمْ رَمَضَانُ شَهْرٌ مُبَارَكٌ فَرَضَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَيْكُمْ صِيَامَهُ تُفْتَحُ فِيهِ أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَتُغْلَقُ فِيهِ أَبْوَابُ الْجَحِيمِ وَتُغَلُّ فِيهِ مَرَدَةُ الشَّيَاطِينِ لِلَّهِ فِيهِ لَيْلَةٌ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ مَنْ حُرِمَ خَيْرَهَا فَقَدْ حُرِمَ .
“Mübarek Ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema (cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır.” (Nesâî, Sıyâm, 5.)
Ramazan ayında Allah ümmetime rahmet nazarıyla bakar. Allah, rahmet nazarıyla baktığı kula azap etmeyecektir.
Şifa olan Kuran-ı Kerim bu ayda inmiştir
İslam’ın şartlarından olan orucun Ramazan ayında farz kılınması, Kur’an-ı Kerim’in Ramazan ayında indirilmiş olması ile sıkı bir ilişki vardır. Çünkü Kur’an indiği zamanı da aziz kılmıştır.
شَهْرُرَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَفَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضاً أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُالْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَاهَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır. Artık içinizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor. Sayıyı tamamlamanız, size doğru yolu göstermesinden ötürü Allah’ı tazimle anmanız için ve şükredesiniz diye uygun hükümler gönderiyor.” (Bakara Suresi, 2/185.)
Ayetin Ramazan ayı tabiriyle başlamasından maksat, Ramazan ayının fazileti, konumunun yüceliğinin açıklanması ve orucun farz olması sebebiyle diğer aylar arasındaki hususiyetine işaret olunması içindir.
Nitekim Rabbimiz:
فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَفَلْيَصُمْهُ
“Sizden bu aya erişenler hemen oruç tutsun.” (Bakara, 2/185.) buyurmak suretiyle bu ayda tutulacak orucun farz olduğuna işaret etmiştir.
Müminlere oruç ibadetini yerine getirmelerini emretmiştir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara Suresi, 2/183.)
Oruç Ruha Şifadır
Ruhumuz, bir zamanlar ruhlar âleminde idi. Bedende hayat buldu. Peşinden koştuğu dünya, gerçek güzelliklerin önünde set oldu. Bu haliyle dünya sıkıntıları içinde zaman zaman nefsin ıstırabını çeker oldu. Oruçla terk edilen yemek-içmek lezzeti, birden insanı bedeni beklentilerin ötesine kavuşturmakta ve ruh bir anda yücelerek âdeta sıla hasretinden kurtulmaktadır. Böylelikle kendi yurdunda yaşarırcasına mutlu olur. Oruç başladığı zaman kalp ve özünden aralanan nefis perdesinin ardından ilâhî güzellikleri seyretmeye başlar ve yavaş yavaş canlanarak hazların en güzeline erişir. Dünyada mutlu olmak için aşırı ihtiras, aslında mutsuzluğun temel sebebidir. Ramazan’da hırslarına vurulan oruç bağı ile mutsuzluğun kendinden doğduğunu bilir.
Yüce Allah’ın her emir ve yasağı el-Hakîm isminin gereği bir hikmete bağlıdır. Bu hikmet insanı açık ve gizli bütünüyle kuşatır. Farz kılınmış bir ibadet olarak orucun da insan üzerinde bedeni ve manevi pek çok etkisi vardır. İnsan, Hz. Peygamber’in müjdelediği üzere, hakikati üzere oruç tuttuğunda fiziki olarak ve bunun da ötesinde ruhen ve ahlaken sıhhat bulur. Zira oruç; yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durma, münezzeh olma hakikati üzere ifa edilen bir ibadettir ve bu yönüyle de diğer ibadetlerden ayrılır.
Oruç, hakikati gereği yapmaktan ziyade bir terktir. Bir diğer ifadeyle oruç, devamlı yapılan bazı şeylerden uzak durmayı ya da kendini tutmayı ifade eder. Oruç; Allah’tan başka kimsenin bilmediği gizli, örtülü bir ameldir. Bu sebeple de yüce Allah ile kulu arasında bir sır olan oruç, riyadan uzak, ihlaslı bir şekilde yerine getirilmesi daha kolay bir ibadettir.
Oruçluyken tahakkuk ettirilen bu nitelikler bir taraftan insanı ruhen Rabbinin huzuruna yükseltirken diğer taraftan da onun en önemli ahlaki hastalığını tedavi eder. Zira oruçlu değilken fıtraten ihtiyaç duyduğu şeyleri arzu ettiği zaman hemen fazlasıyla alan nefiste onlara duyulan muhtaç olma hissi ve bağlılık tecrübe edilmediği için insanda benlik, kibir ve istiğna duygusu yerleşir. Kul ise hem var olmada hem de varlığını sürdürmede her an yüce Allah’a ve O’nun er-Rezzâk sıfatına muhtaçtır. Hakikati üzere orucunu tutan kul bütün bu ilahi sıfatların tecellilerini tecrübe eder.
Oruçlu iken insan gün boyu, özellikle de tam iftar vakti fıtratının gerektirdiği şeylere ne kadar da muhtaç olduğunu, bunlardan mutlak anlamda uzak duramayacağını yakinen tecrübe eder. Rabbi karşısında ne kadar da muhtaç, fakir ve acziyet içerisinde olduğunun farkına varan insan, kendini beğenip müstağni görme ve kibir hastalıklarından yavaş yavaş kurtulmaya başlar.
Oruç Bedene Şifadır
Oruç bedenin zindeliği ve sağlığı için tam bir altın reçetedir; Kalbin mutlak bir istirahati, dolaşım sisteminin en iyi sakinleştiricisi, mide vb organlardaki birçok aksaklıklara karşı ahenkli bir hormonal denge sağlar. Ömür boyu kesintisiz çalışan ve birbirinden farklı pek çok biyolojik görevleri bulunan hücreler, ancak Ramazan’da bir soluk alma şansına sahiptir.
Ramazanın faziletini bir çırpıda sıralayabilmek mümkün değildir. Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı size bereketiyle geldi, Allah o ayda sizi zengin kılar, bundan dolayı size rahmet indirir, hataları yok eder, o ayda duaları kabul eder. Allah Teâlâ sizin (Ramazan ayındaki ibadet ve hayır konusunda) birbirinizle yarış etmenize bakar ve meleklerine karşı sizinle övünür. O hâlde iyilik ve hayırdan yana Allah Teâlâ’ya kendinizi gösteriniz. Ramazan ayında Allah’ın rahmetinden kendisini mahrum eden kimse bedbaht kimsedir.” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, III, 344.)
Ramazan’da Şifa var, Hayat var
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
“Ey iman edenler! Sizi hayat verecek şeylere çağırdıklarında Allah ve resulünün çağrısına uyun ve şüphesiz bilin ki Allah kişi ile kalbinin arasına girer. Unutmayın ki O’nun huzuruna götürüleceksiniz.” (Enfal, 8/24.) Allah ve Resulünün bizi çağırdığı en önemli şeylerden biri de Ramazan ayında oruç ibadetidir. Çağırdığı her şeyde bizler için hayat vadeden Rabbimiz, yemekten içmekten uzak durduğumuz bu ibadette de nice hikmetler var etmiştir. Kulun Rabb’i ile irtibatta kalması için günlük periyotta namaz nasıl vakitli bir ibadet ise oruç da yıllık planda kul ile Rabb’i arasındaki münasebetin önemli bir aracıdır. Oruç her yanımızı saran bir sükûnetin adıdır.
En önemli kazanım olan Takva ile Şifa Bulmak
Orucun emredildiği ayetlerde Allah (c.c.) farz kılınmasının temel gerekçesini takva olarak belirtmiştir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.” (Bakara, 2/183.) Kişinin takvalı olabilmesi sakınma refleksinin gelişmesine bağlıdır. Yüce Yaradan’ın emir ve yasakları hususunda belli bir hassasiyetin oluşabilmesi ve hayatın içerisinde bunların gözetilebilmesi birdenbire başarılabilecek bir şey değildir. Bunun için bir iradeye ve gayrete ihtiyaç vardır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde ile Ramazan ayına hassasiyet gösterenlere şu müjdeyi vermektedir:
مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
“Kim Allah’a inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân, 28.)
Sabrın anahtarı olan orucun, en doyumsuz anları; sahur ve iftar anlarıdır. Sahur, nefis ve şeytanla mücadelede güç almanın ve donanımlı olmanın vaktidir. O an, duaların ve isteklerin hiçbir zaman reddedilmediği zamanlarla bir olunca, ruh yolculuğunun harikulade halleri yaşanır.
Orucun ve oruçlunun şerefesi, teravihtir. Cemiyetle ve cemaatle zenginleşen kulluk ruhu, tek oturumda eda edilen çok rekâtlı namazla arınmanın zirvesini tecrübe eder Paylaşmak, bölüşmek ve üleşmek, şehr-i Ramazanın ziyadelerindendir. İnfakın zirveye çıktığı Ramazanın giriş kapısı sahurdur.
Sahurla başlayan Ramazan orucu, iftarla bayrama erişir. Bu iftar ki, kendisine ulaşıldığı zaman sevinç yaşanır. Bedenin zikri olan orucun ikinci sevinci, Rabb’ine kavuştuğu zaman ilahi mükâfat olarak gerçekleşecektir.
Paylaştıkça çoğalan iftar sofraları, Hz. İbrahim’in (a.s.) gönül sofralarına dönüşür. Musa’yla Tih Çölü’nde yer sofralarını hatırlatır iftar. Nuh’un gemisindeki aşure lezzeti, iftarla tadılır. Aynı zamanda onun sarayında yenilen helal tevhid lokmalarıdır. İftar, Hira Mağarası’nda Hz. Peygamber’le tefekkür etmektir. Sevr’de iki aziz kişiden üçüncüsü olup onlarla ilahi sofradan lezzetlenmektir.
Firavun, Nemrud ve Karun’un zengin dünyevi sofralarının doyuramadığı nefisler, iftarla lezzetlerin en büyük zevkine ulaşır. Zalimlerin sofraları karşısında, Hz. Nebi’nin (s.a.s.) mütevazı hanelerindeki basit, sade sofraların tadı, iftarların ideal ziyafet görüntüleridir.
İftar eden de iftarı veren de kârlıdır. Oruçluya iftar ettiren ecrin ve sevabın bereketiyle nurlanır. Hazreti Rezzak’ın lütfuyla şeref kazanır. Servet ve kesesi ziyadeleşir. Malı ve mülkü öyle artar ki kendisi de bunun hikmetini fehmedemez. Huzur ve mutluluk hanesinde ve ev halkında tecessüm eder.
İftar, kardeşliktir, vermektir. Üstün olanların verdiği gibi, iftar meclislerinin sahipleri de fazilet ehlindendir. Vermek, almaktan daima üstündür. Karşılık beklemeden, riya ve gösterişten uzak olarak infak etmek, iftarlarda daha bir güzeldir. İftar, aşların huşuyla yenilmesine imkân verir. Huşu, hayâ ve tefekkürle iftarların süsü haline gelir.
İftar öncesi, kalp, gönül ve zihin toktur; tüm özelliklerini son sınırlarına kadar tebarüz ettirirler. Gönül kapıları, bedenlerini Allah için ruhlarına teslim edenlere açılır. Ruhu hapseden beden, iftara kadar zincirlidir.
Bu fırsatlar her zaman ele geçmez. İyi değerlendirelim. Ramazan ayını sevinçle ve tevbe-istiğfarla karşılayalım. Daha ilk saatlerinde Allah’ın affına uğrayanlar arasına girelim. Ramazanda kendimizi affettiremezsek, ne zaman affettireceğiz? Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden azad olan bu ayı iyi değerlendirelim. Ramazana iyi hazırlanalım. Müminler üzerine Ramazandan daha hayırlı bir ay doğmamıştır. Bu ay müminler için hayır, bereket, feyiz, af ve mağfiret ayıdır.
Ömrü boyunca kaç Ramazan geçireceğini bilemeyen Müslüman için son teravih namazı, son sahur, son iftar buruk bir hüzne dönüşür. Tıpkı gözü yaşlı hacıların kutsal iklime veda edişi gibi, bu mübarek mevsime de aynı duygularla veda edilir. Camilerde güzel sesli hafızların “Elveda yâ şehr-i Ramazan” nağmeleri ile uğurlanır Ramazan. Bir taraftan arınmış, korunmuş, bol ecir kazanmış olma ümidi, diğer taraftan bir sonraki Ramazan’a yetişememe endişesi ile vedalaşılır.
Ramazan-ı Şerifimiz mübarek olsun. Yüce Rabbim, Ramazan ayını hem bedenimize hem de ruhumuza şifa kılsın. Sağlık, sıhhat ve afiyetle Ramazan bayramına ulaştırsın.
Kaynak: Mehmet Fatih Tunç – Şifa Ayı Ramazan (D.İ.B.)