Hudeybiye Antlaşması’nın üzerinden fazla bir zaman geçmemişti ki Peygamberimizin Mekke’deki azılı düşmanlarından Ukbe b. Ebî Muayt’ın Müslüman olan kızı Ümmü Külsüm, bir yolunu bulup Medine’ye geldi; Resûl-i Ekrem Efendimize iltica edip, “Yâ Resûlalah! Ben, dinim için onların yanından kaçıp yanına geldim! Beni koru, müşriklere geri çevirme! Beni kâfirlere geri çevirecek olursan, bana işkence yaparlar, dinimden döndürmeye uğraşırlar!”[1]dedi.
Bunun üzerine inen ayet, Peygamber Efendimizin nasıl hareket etmesi gerektiğini tayin etti: “Ey iman edenler! (Kendi ifadelerince) mü’min kadınlar, muhacir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını çok iyi bilendir. Fakat siz de mü’min kadınlar olduklarını öğrenip kanaat getirirseniz, onları kâfirlere döndürmeyin. Bunlar, onlara (kâfir kocalarına) helâl değildir; onlar da bunlara helâl olmazlar. Kâfir kocalarının bu kadınlara verdikleri mehri onlara (kâfirlere) verin. Sizin onları nikâhla almanızda, mehirlerini verdiğiniz takdirde, üzerinize bir günah yoktur. Artık kâfir olan kadınlarınızı da nikâhınız altında tutmayın. Verdiğiniz mehri isteyin. Kâfirler de, size hicret eden mü’min kadınlara harcadıkları mehri istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; aranızda O hükmeder. Allah, hakkıyla bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.”[2]
Bu ayet-i kerime, Hudeybiye Sulhü’ndeki Medine’ye hicret ve iltica edecek Müslümanların iadesiyle ilgili maddenin, erkeklere mahsus olduğunu, dolayısıyla kadınlara şâmil bulunmadığını ortaya koyuyordu.
Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz, müşriklerin arasından Medine’ye çıkıp gelen erkekleri iade ettiği halde Müslüman kadınları geri çevirmedi. Nitekim Ümmü Külsüm’ü de, kardeşleri Velid b. Ukbe ile Umâre b. Ukbe, Medine’ye gelerek istedikleri zaman, Resûl-i Ekrem, “Muahededeki o şartın hükmünü, Allah, kadınlar hakkında bozdu, ortadan kaldırdı!” buyurarak, Ümmü Külsüm’ü onlara teslim etmedi.
Bu ayetin nâzil olmasından sonra Mekke’den Medine’ye hicret eden kadınlar, bir nevi imtihana tâbi tutuluyorlardı. Onlar, “Vallahi, biz, sadece Allah’a ve Resûlüne ve İslamiyete olan muhabbet ve bağlılığımızdan dolayı çıkıp geldik; yoksa ne koca, ne mal, ne başkasına olan kin ve buğzumuz sebebiyle gelmedik!” diye yemin ediyorlardı. Bunun üzerine, Medine’de kalmalarına müsaade edilip geri çevrilmiyorlardı. Böyle yeminde bulunanların mehirleri de kocalarına iade ediliyordu.[3]
Hz. Ömer’in, İki Hanımını Boşaması
İnen ayet-i kerimede ayrıca mü’minlere, “Kâfir olan kadınlarınızı artık nikâhınız altında tutmayın” diye emrediliyordu. Bunun üzerine Hz. Ömer, o zamana kadar nikâhı altında bulunup Mekke’de oturan müşrik iki karısını boşadı.[4]
[1] İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 231.
[2] Mümtehine, 10.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 230; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 127.
[4] İbn Sîre, c. 3, s. 341.